Ulu Irmak üzerindeki Tahta Köprü’den aşağıya doğru gidildiğinde kavaklıklar ile çevriliHasas Mahallesi’ne varılırdı. Ulu Irmak’ın tertemiz çağıl çağıl suları ve iki kenarındaki yeşil otlar ile o dönem Aksaraylıların hemen hepsinin evlerinin altında ya da bahçede bir yerlerde mini bir hayvanat bahçesini andıran ahırlarındaki inekten camızayani mandaya, koyundan keçiye, attan eşeğe, tazıdan, köpekten kediye, kazdan, ördekten, keklikten, hindiden tavuğa horozahayvanların otlak yeriydi kavaklıklar.
Yıl bin dokuz yüz kırk dört olmalıydı.O gün sabahtan yine Hasas Mahallesi’nin yeşilliklerinde, bir kavaklığın kenarındaydı ufak sürüsü ileDöndü.Koyunlarını, camızını ve eşeği Pisitüy’ü hep bu otlaklarda yaylıma çıkarırdı.Fareye pisi denilirdi Aksaray’da. Pisitüy de fare rengi yani gri anlamındaydı. Kül rengi anlamındaki külübozdiğer adıyla kılıboz da gri demekti. Boz renkli yani; koyu değil.
Kavaklığın hemen kıyıcığında tazebiçilmiş ot yığınından bir tepecik oluşmuştu. Boynuzları pek biçimli, gürbüz camız hemen ot yığınına yöneldi. Pisitüy,birazkenarda bekledi, yerdeki otları bırakıp usulca ot tepeciğine yanaşıp camızdan uzakça bir köşede yemeye koyuldu.
Camızlar kıskançtır. Otlarını paylaşmayı hiç sevmezler. Pisitüy’ünot kümesine yanaşıp yemeye koyulduğunu gören camız otları bırakıp öfkeyle Pisitüy’e doğru fırladı. Başını eğip boynuzlarını eşeğin karnına sertçesapladı. Pisitüy’ün karnı camızın boynuzuyla bir boydan bir boya yarıldı.Bağırsakları dışarı taştı.
Döndü,Pisitüy’ü o halde görünce Hasas Mahallesi çocuklarından biri ile kocasına haber saldıhemen. Baytarı bulup getirmesi için. Çocuğa dönüşte yanında erpeten, yıkanıp yemeni sandığına kaldırılmış en temiz yaşmaklar, tülbentler, patiska bezler ile yorgan iğnesi ve tentürdiyot ile beraber gelmesini tembihledi. Çocuk biraz uzakça bir mahalledeki Döndü’nün kocasına haber vermek üzere koşturdu.Olanı biteni Döndü’nün kocası Mehmet’e anlattıktan sonra elindekikesede Döndü’nün istedikleri ile bahşiş olarak da iki cebi dolusu kavurga, kuru üzüm, leblebi ve ceviz ile yenidenHasas Mahallesi otlaklarına doğru seğirtti.
Döndü yığılıp kalmış Pisitüy’ün başında bekledi, bakındı; ama baytarın geleceği yoktu. Korktuğu başına gelmişti. Aksaray’daki yetmedi köylerdekilerden onca hayvandan fırsat bulursa gelebilecek baytar kimbilir hangi hasta ya da doğumu güç olan hayvanın başındaydı şimdi. İş başa kalmıştı.
Döndü “ıııı” diye inlemekteki bağırsakları dışarı taşmışPisitüy’ün yanına çöktü. Daha önce baytardan gördüklerini yapacaktı kendi başına. Zaten eli pek yatkındı böyle şeylere. Eşeğin karnını tentürdiyot ile sildi, kanlarını temizledi. Ellerine iğneye kadar tentürdiyot ile temizledi. Sonra hayvanın bağırsaklarını karnına itip yerleştirdi.Ardından iğrilmiş yünden ip yani erpeten geçirilmiş yorgan iğnesi ile Pisitüy’ün karnını dikmeye başladı. Pisitüy o kadar halsizdi ki “ııııı” diye inlemek dışında bir şey yapamıyordu.
Dikiş bitince Döndü yeniden tentürdiyot sürüp en temiz yaşmaklar, patiskalar ile yarayı sardı. Pisitüy’ünçektiği acı karşısında daha fazlası elinden gelemiyordu.
Mehmet, baytar ile geldiğinde gün inmek üzereydi. Baytar hayvanın dikişlerine bakıp Döndü’ye, “ben daha iyisini yapamazdım bu imkanlarla. Gayet güzel olmuş” dedi. Pisitüy’ebazı ilaçlar verdi.
Baytar her gün gelip Pisitüy’ebaktı. Tek korkusuPisitüy’ün içinde kalan kanlardı. Döndü nereden bilecekti hayvanın karnına akmış kanları boşaltıp da dikiş atmayı. Gerçi kendisi vaktinde gelebilseydi bile yara çok kötüydü. Bu yaradan pek kurtuluşu olamazdı Pisitüy’ün. Parçalanmış organları vardı mutlaka.Pisitüy, Ulu Irmak boyunda bir hafta kadar öylece yattı. Camızın açtığı hayli derin yaraya daha dayanamayıp öldü.
*****
Pisitüy’ün artık olmadığı ahırın at için ayrılmış bölümünde tavuklar kendileri için tünek olarak duvardan duvara uzanan kalın ağaç kütüklerüzerinde geceleyerek, kazlar, ördekler Ulu Irmak’ın gürül gürül tertemiz sularında yüzerek, kedi ayıklanan her balığın başında bekleyerek, pek nazlı tazı, içi kuş tüyü dolu kadife büyük minderinin üzerinde uzanarak, Aksaray Malaklısı cinsi bekçi köpeği ne bahçede ne otlaklarda ahırın hayvanlarının yanından kuş bile uçurtmayarak yaşayıp gitmekteydi.
*****
Pisitüy’ün karnından aldığı boynuz yarası sonucu ölmesinin üzerinden on yıl geçmişti. Döndü diğer tüm mandalardan daha görkemli olan kendi camızının günden güne eridiğini sezince telaşlandı. Kocası Mehmet de fark etmişti durumu. Mandaları kötülemekteydi günden güne.
Baytar geldi baktı, hayvanın eridiğini o da fark ettiyse de kesin bir şey söyleyemedi. Mehmet ve baytar birgün çarşının ortasında camızın halini konuşurken kasap Taki kulak kesildi. Mehmet’in üzüntüsünü görünce. “bana ver hayvanı. Göz göre göre ölümünü seyretme” dedi. Mehmet önce istemediyse de birkaç hafta sonra hayvan iyiden iyiye kötüleyince razı oldu.
*****
Camızını verdiğinden beri kasap vitrinine bakmadan geçer olmuş epeyce ilerlerdeki Mehmet’idükkanının penceresinden görünce Takielindeki işi bırakıp, Mehmet’in arkasından koşturup seslendi. Mehmet arkasını dönüp bakınca soluk soluğa kalmış adam durdu, derin derin nefes aldı.
-Mehmet amca, kurtulamazmış camız. İçinden kocaman yorgan iğnesi çıktı. Otlarken bir yerlerde iğne yutmuş demek ki.
Mehmet’in gözü önüne karısının bir baytar maharetiyle yorgan iğnesi ve erpeten ile karnını diktiği Pisitüy geldi. Camızın başına da nerdeyse Pisitüy’ün başına gelenlerin aynısı gelmişti. Sanki Pisitüy’ün ahı tutmuştu camızı. Artık Döndü ile Mehmet’in ahırlarında ne Pisitüy ne de camız vardı.
(Her hakkı saklıdır)
Ayşei Yasemin YÜKSEL (Acemi Demirci), 06.02.2018, 11:02
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir, teşekkür ederiz.
Bu içeriğe yorum yapan ilk siz olun!