işlevine oturtulmalı, yeniden insanı ve toplumu, erdemli toplumu var etmede gerçek
fonksiyonuna kavuşturulmalıdır. Nurettin Topçu’nun da dediği gibi;
Mektep mabettir. Bize bir insan mektebi lâzımdır.
Yani mektep ki bizi kendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizin ahlâkî değeri olduğunu tanıtsın; hayâya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin; her ferdimizi milletimizin tarihi içinde aratsın; vicdanlarımıza her an Allah’ın huzurunda yaşamayı öğretsin.
Öğretimin temel amaçları öğretim düzeylerine göre farklılıklar gösterir.
İlköğretimin ilk ve asıl amacı çocuğa daha iyi metotlarla öğrenmeyi öğretmek değildir.
İlkokul çocuğu bilgin adayı olarak değil olgun insan, ahlâklı insan adayı olarak
ele alınmalıdır. İlkokulda çocuğun kalbi temiz bir maya ile yoğrulmalıdır. Bu maya,
dinin sevgi telkinleriyle bütün millî mazi ve mefahir olmalıdır.
Çocuğa her şeyi öğreten mektep iyi mektep değildir. O halde neyi öğrenmeli, neyi
öğrenmemeliyiz?
Halk, gelişigüzel her şeyi bilebilir. Âlim ve mütefekkir ise ancak kendine lâzım
olan şeyleri bilir. Pek çok şeyleri bilmekle öğünen hafıza hamalları, hayatta hiçbir
baltaya sap olmayanlar, hiçbir işe yaramayanlardır.
4. Mektep sadece kurum ve bina olarak okullar değildir. Her yerde mektep vardır.
Aile, devlet, ticarî hayat, din, politika, basın, Mevlânâ, Yunus Emre, tarikatlar,
dervişlik… her biri birer mekteptir. İnsan ömrünü bunların her birinde ancak çırak
olarak geçirebilir.
5. Eğitim sistemimizin önemli bir hatası da niteliğe değil, niceliğe önem vermesidir.
Öğretimde, keyfiyete değil, kemiyete değer verildi. Çok sayıda mektep açmak,
diploma dağıtmak yarışı, öğretimi cansız ve kansız bıraktı. Okuma yazma bilenlerin
sayısı arttırıldıkça, öğretim değerinden kaybetti. İlim ideali kemiyetçi halk eğitimine
feda edildi. Okuyanların sayısında kısa zaman içinde ne büyük nispetlerde çoğalma
olduğunu görmek için, son elli yılın maarif istatistiklerini gözden geçirmek kâfidir.
Her sene büyük bir yekûn halinde arttırılan mekteplerin muhtaç olduğu muallim
kadrosu nerelerde yetiştirilmiş? İşte bütün mesele burada! İyi kötü bir bina bulunarak
mektep açılmış, içine talebe doldurulmuş… Sonra da muallim bulunup “Bunları yetiştirin!”
denilmiş. Nasıl mümkünse öyle muallim temin edilmiş. Ancak altmış küsur
kaynaktan muallim temin eden himmetler de kâfi gelmemiş… Birkaç ay doktor, biyoloji
ve yabancı dil derslerine girmiş; sonra eczacı bu dersleri üzerine almış… İki ay
sonra o da bırakmış, dersler boş geçmiş… Sene sonunda müfettiş gelmiş, bütün sınıfa
tam not vererek mezun etmiş… Bu hikâyenin benzerleri maarif tarihimizde yüzleri
bulmuştur. Yetiştirici elamanlarını hazırlamadan mektep açan, mektepte kemiyet iddialarını
bilgide kemiyet prensibiyle yarış ettiren zihniyetin ulaştırdığı âkıbet, millî
maarifin kabiliyet ve değerini günden güne düşürmek olacaktır (Topçu, 2013:95).
Allah her insanı farklı bir fıtratta yaratmıştır. Her insan aslında kendi mozaiğini oluşturur ve yansıtır. Farklılık sadece fiziksel değildir. Her insan duygu, düşünce açısından da farklıdır. Buna bağlı olarak da farklı öğrenme sistemleriyle donatılmıştır. Bu farklı doğayı anlamayan eğitim sistemi bireyin ilgi, yetenek ve kabiliyetlerini köreltmekte hatta yok saymaktadır. Kişiliğin dönemlerini, kritik yıllarını, fıtrata uygun eğitim yöntemlerini önemseyen sistemlerde yetişen bireyler özgüveni sağlam, kendi değerini bilen, kendisine ve çevresine faydalı olarak varlıklarını sürdürmektedirler.
Eğitim, hemen her ülkenin temel düzenleyici kurumlarından biridir. İnsanın eğitim ihtiyacı fıtridir. İnsanlar, ferdi kabiliyetlerini geliştirmeyi eğitimle başarabilirler. Eğitim, aynı zamanda insana, ahlâk, adalet, sevgi ve saygı kazandırarak
insani erdemlerin yeşermesini ve bir kültüre dönüşmesini sağlar. Eğitimde insan öğesini ihmal etmiş bir toplumda bu kazanımların elde edilmesi mümkün değildir. Böyle bir toplumun medeniyet yolunda ilerlemesi de çok zordur.
Günümüzde eğitim denince ilk akla gelen kurum okuldur. Okulun birey ve toplumun geleceğini inşa etmedeki rolü büyüktür. Ne var ki, kendisinden beklenen işlevleri yerine getirmeyen, ferdin ve toplumun gelişme ihtiyaçlarına
cevap veremeyen bir eğitim, faydadan çok zarar üretir. Bireysel ve toplumsal ihtiyaçları karşılayamayan bir okul sistemi, toplum ve onun varoluş çekirdeği olan insanı kaybeder. İnsanın kaybedildiği bir sistemde onur, hürriyet, adalet, barış
ve huzurdan söz edilemez. Sevgi, saygı, şefkat ve adalet duygusundan yoksun bir eğitimde insan tükenişe sürüklenir. İnsanı bu çıkmazlardan çekip çevirecek en önemli güç yine eğitimdir. İnsan ve toplumu ayağa kaldıracak bu eğitim her şeyden önce insanı yücelten bir eğitim olmalıdır. Çağın sorunları karşısında çeşitli savrulmalar yaşayan ülkemiz, bugüne kadar eğitimde özlediği tabloya ulaşamamıştır. Ülkemiz özelinde konuya yaklaştığımızda sorun, eğitimde kendimizi arama ve bulma sorunudur. Eğitimde kendimizi bulmamızı sağlayacak bir eğitim kültürel sistemimiz üzerinde sağlamca oturmalıdır. Ahlaki temeli sürekli canlı tutmalı; gelişim ve değişimi ideal düzlemde yürütmeli; eğiti programları insani bakış açısına göre yeniden düzenlenmeli; okul sistemi ferdi öğrenme ve girişimi desteklemeli; aile eğitim ve yetiştirme sürecinde okula yardım etmeli ve son olarak, eğitim ve yetiştirmede bağlılık duyulacak prensipler topluluğu olmalıdır.
Bu çalışma bireysel özelliklere göre fıtrata göre yürütülen eğitimin ve bunu destekleyen sistemlerinin kişinin yaşadığı topluma ve kendisine nasıl değer kattığını; bu yöntemle gelecek kuşakların kendisine güveni nasıl arttıracağı üzerine yapılmıştır.
Güncelleme Tarihi: 18 Ekim 2019, 18:46